TARİHİN SIFIR NOKTASI:GÖBEKLİTEPE
- Sude Kılıç
- 14 Kas
- 3 dakikada okunur
Tarihin Sıfır Noktası: Göbeklitepe
Göbeklitepe, Harran Ovası’na hâkim bir konumda yer alan ve insanlık tarihine dair bilinen pek çok bilgiyi kökten değiştiren, arkeoloji dünyasının en önemli keşiflerinden biridir. Bu tarih öncesi yerleşim alanının yalnızca sınırlı bir bölümü kazılmış olmasına rağmen, ortaya çıkarılan sıra dışı bulgular Neolitik Çağ’ın dinamiklerini yeniden anlamamızı sağlamıştır. Göbeklitepe; avcı-toplayıcı yaşam biçiminden tarım ve hayvancılığa geçiş sürecini, inanç sistemlerinin doğuşunu, sanatın ilk örneklerini ve mimarlığın temellerini anlamamızda büyük rol oynamaktadır. Bugün, insanlık tarihinin bilinen en eski tapınak merkezi olarak kabul edilen Göbeklitepe, adeta “tarihin sıfır noktası” olarak anılmaktadır.
Göbeklitepe’nin en dikkat çekici unsurları, “T” biçimli devasa dikilitaşlardır. Boyları 6 metreye, ağırlıkları ise 40 tona ulaşabilen bu taşlar, hem teknik hem de sembolik anlamda olağanüstü bir yapım sürecini yansıtır. Bu dikilitaşlardan 10 ila 12 tanesi dairesel planlar hâlinde dizilerek araları taş duvarlarla örülmüştür. Ortadaki iki büyük taş ve çevresindekiler, yuvarlak veya oval biçimli kapalı alanlar oluşturur. Şimdiye kadar yapılan kazılarda altı yapı tamamen gün yüzüne çıkarılmış, ancak jeomanyetik ölçümler bölgede en az yirmi benzer yapının bulunduğunu göstermiştir. Bu durum, Göbeklitepe’nin yalnızca bir tapınak değil, geniş bir kült merkezi olduğunu düşündürmektedir.
Dikilitaşların yüzeylerinde insan, hayvan ve soyut semboller bulunur. Bu figürlerin bir kısmı kabartma şeklinde, bazıları ise üç boyutlu heykel formundadır. Taş yüzeylerdeki tilki, yılan, boğa, akrep ve akbaba gibi hayvan figürleri, dönemin inanç sistemini ve doğa algısını yansıtır. Özellikle akbaba motifleri, Göbeklitepe insanının ölümle ilgili düşüncelerine dair ipuçları verir. Akbabanın ölüyü göğe taşıdığına dair inanç, ölümün bir son değil, yeniden doğuşun başlangıcı olarak algılandığını göstermektedir.
Göbeklitepe’deki kazılar, insanlığın yalnızca avcı-toplayıcı bir yaşam sürdürdüğü dönemde, ileri düzeyde mimarlık bilgisine sahip olabileceğini kanıtlamıştır. Bu, arkeoloji bilimi açısından devrim niteliğinde bir bulgudur. Çünkü uzun yıllar boyunca anıtsal mimarinin, yerleşik yaşam ve tarım devrimi sonrasında ortaya çıktığı düşünülüyordu. Oysa Göbeklitepe’dekitapınaklar, yerleşik hayata geçmeden önce inşa edilmiştir. Bu durum, inançların yerleşik yaşama geçişte belirleyici bir rol oynamış olabileceğini göstermektedir.
Göbeklitepe ilk kez 1963 yılında İstanbul ve Chicago üniversitelerinin ortak yüzey araştırmasıyla bilim dünyasının dikkatini çekmiştir. Ardından, 1986 yılında tarlasını süren bir çiftçinin bulduğu heykel sayesinde somut bulgulara ulaşılmıştır. 1994 yılında Alman arkeolog Klaus Schmidt, bölgede yaptığı incelemelerle taşların Neolitik döneme ait olduğunu tespit etmiş ve 1995 yılında kazı çalışmalarına başlamıştır. Schmidt, kazıların ilk yıllarında dikilitaşların yalnızca mimari değil, sembolik bir anlam taşıdığını vurgulamış, bazı T biçimli sütunların stilize edilmiş insanları temsil ettiğini belirtmiştir. Schmidt başkanlığındaki kazılar, Göbeklitepe’nin tapınaklar kadar bir topluluk merkezi olduğunu ve dönemin insanlarının ileri düzeyde örgütlenebildiğini göstermiştir.
Göbeklitepe, 2011 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınmış, Schmidt’in 2014 yılında vefatının ardından çalışmalar devam etmiş ve 2018 yılında kalıcı listeye dâhil edilmiştir. Bu süreç, hem arkeolojik hem de insanlık tarihine dair bilgilerin kronolojik gelişimini göstermektedir.
Kazı çalışmaları ilerledikçe, taş ve kemikten yapılmış aletler, insan ve hayvan heykelleri, çeşitli figüratif süslemeler ve bitki-hayvan kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Bu bulgular, dönemin beslenme ekonomisine dair önemli bilgiler sunmaktadır. Avcılığın yanı sıra yabani tahılların toplanması ve işlenmesi, yerleşik yaşama geçişin ilk adımlarını oluşturmuştur. Günümüzde yapılan analizler, Göbeklitepeinsanlarının tahıl öğütme taşları kullandığını göstermektedir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yürüttüğü kazılarda, Göbeklitepe’nin D yapısında kireç taşından yapılmış gerçek boyutlu bir yaban domuzu heykeli bulunmuştur. Yüzeyinde kırmızı, beyaz ve siyah pigment kalıntıları görülen bu heykel, şimdiye kadar keşfedilmiş ilk boyalı örnek olma özelliğine sahiptir. Heykelin bulunduğu platform, H şeklinde bir sembol, hilal, iki yılan ve üç insan yüzüyle süslenmiştir. Bu semboller, Göbeklitepe insanının doğa, ölüm ve yeniden doğuş kavramlarını bir arada değerlendiren bir inanç sistemine sahip olduğunu göstermektedir.
Kazı Başkanı Prof. Dr. Necmi Karul, Göbeklitepe’dekibuluntuların Neolitik Çağ’ın ritüellerine ışık tuttuğunu ifade etmiştir. Arkeolog Ahmet Yavuz Kır ise devasa yapıların çakmak taşı (silex) aletlerle işlendiğini, taş blokların alanın kuzeybatısındaki ocaklardan kesilerek yaklaşık 200 metre taşındığını belirtmiştir. Bu bulgular, Göbeklitepe insanının düşündüğümüzden çok daha ileri bir teknik bilgiye ve örgütlenme becerisine sahip olduğunu göstermektedir.
Göbeklitepe’nin dini yönü kadar sosyal yapısı da dikkat çekicidir. Burada yaşayan toplulukların, belirli zamanlarda bir araya gelerek ritüeller gerçekleştirdikleri düşünülmektedir. Bu ritüellerin, hem topluluk içi dayanışmayı güçlendirdiği hem de doğa olaylarını açıklama çabasının bir parçası olduğu tahmin edilmektedir. Taşlara işlenen figürler, yalnızca sanatsal değil, aynı zamanda sembolik bir iletişim biçimidir. Bu yönüyle Göbeklitepe, insanın soyut düşünme yetisinin erken bir örneğini temsil etmektedir.
Bugün Göbeklitepe, insanlığın inanç, sanat, toplumsal yaşam ve mimarlık alanlarındaki gelişimini anlamamız açısından eşsiz bir laboratuvar niteliğindedir. Burada bulunan her taş, insanın kendini ve çevresini anlamlandırma çabasının bir yansımasıdır. Göbeklitepe, yalnızca ilk tapınak değil, aynı zamanda ilk ortak inanç merkezidir. Bu yönüyle insanlık tarihine yön veren bir dönüm noktasıdır.
Sonuç olarak, Göbeklitepe insanın düşünsel evriminin, inanç sistemlerinin ve toplumsal dayanışmasının en erken örneklerinden birini temsil eder. On iki bin yıl öncesine uzanan bu yapı kompleksi, sadece taşlardan ibaret değildir; insanın anlam arayışının, doğa ile kurduğu ilişkinin ve hayal gücünün somut bir yansımasıdır. Bu nedenle Göbeklitepe, yalnızca arkeolojik bir kazı alanı değil, insanlığın ortak mirası olan bir “tarihin sıfır noktası”dır.
Yazar:Ezel Aktaş
Tasarım: Feyza Bakırcı





Çok akıcı ve çok yararlı bir yazı olmuş. Herkesin eline emeğine sağlık.
Gerçekten çok güzel, açık, akıcı ve gerçeklere dikkat çeken bir yazı sevgili yazarın ellerine sağlık. Ve tasarım detayları çok hoş olmuş editörün de ellerine sağlık. Bu katkı için çok teşekkürler